Üyelik Girişi
fenciyim
Site Haritası


GÜNEŞ

Samanyolu gökadasının bilinen 200 milyar yıldızından biri olan güneş kendi adıyla anılan sistemin merkezinde bulunur ve sistemin kütlesinin büyük çoğunluğu güneşe aittir. Çevresindeki sistem elemanlarını (gezegenler, astroitler, göktaşları) kütle çekim etkisiyle birarda tutar. Güneş sıcak gazlardan oluşan çevresine ısı ve ışık yayan orta büyüklükte bir yıldızdır. Güneşten yayılan enerji(güneş ışığı) varoldukça dünya üzerinde ki hayat devam edecektir.

Dünyadan 333.000 kat daha ağır ve 109 kat daha geniştir. Gazlardan oluştuğu için yoğunluğu dünyanın ¼ ‘ü kadardır. Kendi ekseni etrafında 70.000 km/saat hızla döner ve tam bir tur için geçen süre 25 gündür. Yüzey sıcaklığı 5500 K iken, merkezi sıcaklığı 15.000.000 K dir.100 Watt’lık bir ampülle normal bir odanın aydınlatıldığı düşünülürse parlaklığı 4x1026 Watt olan yıldızımızın enerjisinin nekadar büyük olduğu daha rahat anlaşılır.
Yıldızımızın yerden uzaklığı 149.600.000 km (1AB) dir.

Dış katmanların altında, kürenin tam merkezinde bulunan hidrojen atomları o denli yoğun ve sıcak bir haldedir ki, füzyon (birleşme) tepkimesine girerek helyuma dönüşür. Dolayısıyla Güneş’in çekirdeği, dev bir hidrojen bombasına benzer; ancak, dış katmanların ağırlığı, tepkimelerin kontrolden çıkmasına engel olur. Gezegenlerle yıldızları birbirlerinden ayıran da, yıldızlarda bulunan ve yıldızların enerji kaynağı olmasını sağlayan “füzyon reaktörlerdir”. Güneş’in ısı ve ışık şeklinde nükleer enerjisi, 5 milyar yıldır tüm Güneş Sistemi’ne yayılmaktadır.

Güneş kaç yaşında?

Güneş, yaşı hakkında doğrudan pek bilgi vermiyor, ama son zamanlarda teoriler ve genç yıldızlar üzerinde yapılan yeni gözlemler, Güneş Sistemi’nin Güneş ile aynı zamanda oluştuğunu gösteriyor. Bu nedenle, Güneş Sistem’indeki herhangi bir cismin yaşı bulunursa  Güneş’in ve dolayısıyla dünyanında yaşı bulunmuş olacak. İncelenmesi en kolay cisim olan Dünya, ne yazık ki pek fayda sağlamıyor. Çünkü Dünya’nın yüzeyi, süregelen jeolojik olaylar nedeniyle oldukça değişmiş. Aynı şekilde Ay da, çarpan gök cisimleriyle tahrip olmuş. Dünya ile uydusundan yararlanamayınca, uzamanlar, denk olarak, doğduğundan beri güneş’in etrafında dönen meteorları incelemek üzere seçtiler. Jeologlar, bu meteorların yaşını, milyonlarca yıl boyunca çürümüş olan uranyum ve radyoaktif atomların konsantrasyonunu ölçerek buldular. En eski meteorlar olan karbonlu “chondrite”lerin hepsinin aynı yaşta olduğu belirlendi. Bu bulguda, Güneş’in doğumunun günümüzden 4,5 milyar yıl önce gerçekleştiğini gösterdi.

 

MERKÜR

Güneş’e en yakın gezegen olan Merkür, sıcaktan kavrulan uydusuz küçük bir dünya görünümündedir. Adını roma mitolojisindeki tanrıların habercisi olarak bilinen merkürden alır. Gök dürbünüyle ya da teleskopla gözlemlendiğinde, yörüngesinin Yer ile Güneş arasından geçmesi nedeniyle, evrelerinin Ay’a benzer olduğu görülür. Ancak, söz konusu evreler, yüzeyinin incelenmesini güçleştirmektedir; çünkü, Yer’e en yakın olduğu zaman, gezegenin Yer’e dönük yüzeyi gölgede kalır; aydınlık yarıküresini Yer’e döndürdüğünde de, çok uzakta bulunur.

Merkür’ün ekvator çapı 4.880 km’dir. Kütlesi yerin 0,0553 katıdır. Bir karşılaştırma gerekirse, Yer’e değil de Ay’a göre yapmak yerinde olur. Kütlesel çekiminin etkisinin zayıf olması nedeniyle, atmosferinin aşağı yukarı tümünü yitirdiği sanılmaktadır. Bununla birlikte Fransız gökbilimcisi Dollfus ve Rus gökbilimcisi Moroz, bir karbondioksit atmosferinin izlerine rastladıklarını ileri sürmüşlerdir. Yüzeyinin hemen üstündeki az miktarda hidrojen, helyum ve oksijenin, Güneş rüzgarı kökenli olduğu düşünülmektedir.

Merkür, dolanımını yaklaşık 88 Yer gününde tamamlar; dolayısıyla Merkür yılı, Yer yılından dört kat kısadır. Güneş’e uzaklığı yaklaşık 58 milyon km’dir; bu nedenle, Güneş’in yaydığı ışınım ve taneciklerle baştan başa taranır. Merkür’ün yüzeyinde, Ay’daki denizleri oluşturan büyük lav akıntılarına benzer, koyu renkli, hareketsiz lekeler görülür; ancak bunları gözlemlemek ve gezegenin haritasını çizmek oldukça güçtür.

XIX. yy’da yanlış bir yorumla, Merkür’ün bir yüzünün sürekli Güneş’e dönük olduğu, gölgede kalan yarıküresinde sonsuz bir gece olduğu, bu nedenle de gölgede kalan yarıkürede, sıcaklığın mutlak sıfıra yakın olması gerektiği düşünülmüştür. Oysa, 1962’de ABD’li gökbilimci Howard, Merkür’ün karanlık yarıküresinin, sanıldığından daha sıcak olduğunu belirlemiştir. Bu veri, gezegenin kendi çevresinde, yörüngesel dolanımından daha değişik bir devirle döndüğünü gösterir.

Merkür’de gün süresi, radar ölçümleriyle yapılan hesaplara göre, çok uzundur ve ekseni çevresinde çok yavaş dönen gezegen, yaklaşık 58 Yer gününde tam bir dönüş yapar. Yani Merkür’de 1 gün yerdeki 58 gün demektir. Çok hızlı dolanımı göz önünde alınırsa, Merkür’ün yüzeyindeki bir noktada Güneş’in ardarda iki yükselişi arasındaki aralık, 167 Yer günü sürer: Yani, gezegende, her “gündüz”, 2 Yer yılı sürer.

Merkür’ün yüzeyindeki her noktayı, Güneş üç ay süreyle yakar, kavurur; sonraki üç aydaysa, buzlu bir gece egemendir. Bu nedenle Merkür’de yaşam bulunmadığı kesinleşmiştir.
1974’te ABD uzay aracı Mariner 10’un gönderdiği, Merkür’ün yüzeyiyle ilgili ayrıntılı fotoğraflardan, büyük yanardağ kraterleriyle dolu yüksek yaylaların, yüzeyine Ay’ın yüzeyine benzer bir görünüm verdiği belirlenmiştir. Ayrıca, Ay’dakini andırır ovalar (en büyüğü 1300 km) bulunduğu belirlenmiştir.

 

VENÜS

Venüs, Güneş Sisteminde, Güneşe uzaklık bakımından Merkürden sonra ikinci sıradaki gezegendir. Eski Roma tanrıçası Venüs (Afrodit) adını bu gezegenden almıştır. Halk arasında Çolpan veya Çoban Yıldızı olarak da bilinir. Kendi ekseni etrafında, diğer tüm gezegenlerin aksi istikamette döner. Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.Büyüklüğü açısından Dünya ile hemen hemen aynı olduğundan Dünya ile kardeş gezegen olarak da bilinmektedir. Gökyüzünde Güneş’e yakın konumda bulunduğundan ve yörüngesi Dünya'nınkine göre Güneş'e daha yakın olduğundan yeryüzünden sadece Güneş doğmadan önce veya battıktan sonra görülebilir. Bu yüzden Akşam Yıldızı, Sabah Yıldızı veya Tan Yıldızı olarak da isimlendirilir. Görülebildiği zamanlar, gökyüzündeki en parlak cisim olarak dikkat çeker.

Günümüze ulaşan en eski gökbilimsel belge olan ve M.Ö.7'ci yüzyıla ait olduğu düşünülen Ammisaduqa tabletinde, Babillilerin M.Ö. 1700-1400 yılları arasında yaptıkları Venüs gözlemlerinden söz edilir. Eski Yunan'da sabah yıldızı olarak görüldüğünde 'Phosphorus', akşam yıldızı olarak görüldüğünde ise 'Hesperus' olmak üzere iki ayrı ad taşımaktaydı. Psagor sayesinde bu iki yıldızın aslında aynı gökcismi olduğunu öğrenen ilkçağ dünyası, Heraklit,  Venüs ve Merkür'ün Güneş çevresinde döndüğünü ileri sürmüştür. 1610'da İtalyan gökbilimci Galileo Galilei basit birteleskop ile Venüs'ün evrelerini farketti. Daha sonraki gözlemlerinde gezegenin evrelerindeki değişikliklere paralel olarak görünür boyutunun da değiştiğini gözleyen Galilei, bu bulguları gezegenin Güneş etrafında döndüğünün kuvvetli göstergeleri olarak kabul etti.

Venüs’ün Yer olan uzaklığı 261.000.000 km’dir ve kütlesi yerin 00,0815 katıdır. Yüzey sıcaklığı ortalama 737 K (464 °C)’dir. Ekvator yarıçapı 12103,6 km (Yerin 0,95 katıdır). Ortalama yörünge hızı 35,02 km/saniye’dir. Dolanımını yaklaşık 224,7 günde (0,615 yıl) tamamlar. Dönme süresi -243 gün (diğer gezegenlere göre ters yönde döndüğü için )’dür.

Venüs, Yer'e en yakın konumda olduğu zaman Yer’e bakan yüzünün tümüyle karanlıkta kalması nedeniyle yeterince parlak değildir. Ayrıca  aydınlanan yüzünün tamamının görülebildiği 'dolun' evresinde iken en uzak konumda olmasından dolayı en küçük görünür boyuttadır, bu nedenle de yeterince parlak değildir. Gezegenin gözlemciye en fazla ışık gönderebildiği konumu, görünür aydınlık yüzeyin en fazla olduğu % 30 aydınlık (hilal ile yarım evre arası) evresidir.

Bir Venüs Örümcek Ağının Magellan uzay sondası tarafından çekilen radar görüntüsü. Venüs'e özgü bu jeolojik yapının niteliği tam olarak bilinmemektedir.

 

 

 

 

DÜNYA

Dünya’nın Oluşumu Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.

Dünya, Güneş uzaklık açısından üçüncü sıradaki gezegendir. Üzerinde yaşam olduğu bilinen  gök cismidir. Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı nedeniyle üyesi bulunduğu karasal gezegenler grubuna adını vermiştir. Bu gezegen grubunun kütle ve hacim açısından en büyük üyesidir. Tek doğal uydusu Ay' dır. Yer'in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren çaptan 43 km daha uzundur.

Sürekli olarak hareket eden dünyanın iki çeşit hareketi vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Dünya kendi çevresinde 23 saat, 56 dakika, 4.091 saniye’de döner. İkinci hareketi ise Güneş etrafındadır. Güneş etrafında dünya, elips şeklinde çok geniş bir yörünge üzerindeki hareketini de 365 gün 6 saat 9 dakika 9 saniye, yani bir yılda tamamlar. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki bu iki hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi ile gece ve gündüz, Güneş’in etrafında dönmesi ile mevsimler meydana gelir.

Yörünge hızı ortalama 29,78 km/s ve kütlesi 5,97 x 1024 kg.’dır. Atmosferin içeriği %78.08 azot , %20.94 oksijen, %0.93 argon, %0.038 kabondioksit ve su buharı (iklime bağlı olarak değişir) vardır.

Dünya’nın yüzölçümü 509.200.000 kilometrekaredir. Bunun % 70 denizler 360.600.000 kilometrekare, % 39’u karalar ,148.600.000 kilometrekare’dir. Kuzey kutup çevresinde karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle kuşatılmış bir kara parçası vardır.

Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçlardan yaşıyla ölçülmez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.

AY

Ay, Dünya'nın tek doğal uydusudur. 3476 km'lik çapıyla Dünya'nın dörtte biri büyüklüğündedir ve 81,3 kat daha hafiftir. Güneş sisteminde Ay'dan hem daha büyük, hem de daha ağır uydular bulunmasına karşın, Plüton'un yeni keşfedilen uydusu dışında hiçbi­ri, uydusu oldukları gezegenlerden yoğunluk ve hacim bakımından fazla farklı değildir. Dünya-Ay sistemi tam anlamıyla çift gezegen oluşturmaktadır.

Ay’ın  Dünya'ya olan uzak­lığı 356 000 km ile 407 000 km arasında değişir; ortala­ma uzaklığı 384 000 km'dir. Ay'ın Dünya çevresindeki dönüşünü tamamlayarak gökyüzünde eski durumunu alması, 27 gün, 7 saat, 43 dakika ve 11,6 saniye alır. Dünya Güneş'in çevresinde Ay'ın dönüş yönüyle aynı yönde döndüğü için aynı gö­rünüşe ulaşılması 29 gün, 12 saat, 44 dakika ve 2,8 saniye sürer. Bu süre iki dolunay arasındaki zamana eşittir ve çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Ay'ın ortalama hızı, 1,023 km/saniye'dir ve bu değer ortalama açısal hız olarak saatte 33 dakikalık bir açıya eşdeğerdir; bu da Ay'ın çapından biraz fazladır.

Uzaydaki hareketinin yanısıra Ay, 27 gün, 7 saat, 43 dakika ve 11,6 saniyede kendi ekseni çevresinde de döner. Yani kısacası Ay  kendi çevresinde döner; ama bu dönüş, yıldız dolanımıyla aynı sürede ve aynı yönde gerçekleşir; bu yüzden Ay, Yer'e sürekli aynı yüzünü gösterir. Bu eşzamanlık Ay’ın tam küre değil, elipsoit olmasından ileri gelir. Yörüngesel hareketindeki düzensizlikler ve yörüngesinin ekliptik düzleme eğik olması Dünya'dan Ay yüzeyinin yalnızca % 59'unun görünmesini neden olur. Kalan % 41'lik bölüm, Luna 3 adlı Rus uzay gemisinin Ekim 1959'da fotoğraflarını çekmesine kadar bilinmiyordu. O günden bu yana ayrıntılı haritaları çıkarılmıştır.

Ay'daki yüzey şekilleri

Çıplak gözle bakıldığında, Ay yüzeyine yayılmış koyu lekeler görülür. Gerçekte bu görüntüler, çevresi dağlarla çevrili, hafifçe çökük, az çok engebeli, geniş ovalardır. Sözkonu-su gölgeleri geniş su katmanları sanan ilk gözlemciler, bunlara deniz adını verdiler; yanlış da olsa günümüzde bu ad korunmaktadır. Bu oluşumların bir bölümü sınırları iyice belirli daire ya da oval biçimler gösterir (Bunalımlar denizi, Durgunluk denizi vb.); diğerleri ise tersine körfezler, burunlar, göller ve bataklıklara çevrili kıyılar sunar (Fırtınalar okyanusu, Yağmurlar denizi vb.). Tüm Ay yüzeyinde 22 deniz vardır; çoğu tümüyle Dünya'dan görülürken, Güney denizi, Sınır denizi, Doğu denizi ve Smyth denizi kısmen gözlenebilir; uydumuzun arka yüzeyinde ise denizlere çok seyrek rastlanır; en önemlisi, 1959'da sovyet uzay aracı Luna 3'ün çektiği fotoğraflarla saptanan Moskova denizi'dir. Bu oransızlık kuşkusuz, Ay'ın iki yarıküresi arasındaki kabuk kalınlığı farkından kaynaklanır.

Ay yüzeyinin aydınlık bölgelerine kıta adı verilir. Kıtalar aşırı ölçüde engebeli, kraterlerle dolu bölgelerdir. Dağ oluşumları bazen gerçek sıradağlar biçiminde gruplaşır ve özellikle denizlerin kıyılarında toplanırlar. Kimi tepeler çok yüksektir; bu alanda rekor, Güney kutbu yakınında bulunan Leibniz dağlarındandır ve çevre bölgelerin üstünde 8 200 m'ye ulaşır (Ay'da yükseltileri ve çukurları ölçmek için, Yer'de kullanılan ortalama deniz düzeyi gibi genel bir karşıtlaştırma düzeyi yoktur).

Ay engebelerinin en belirgin nitelikte oluşumları, değişen boyutlar gösteren daire ve çokgen biçiminde çöküntülerdir; Kraterler ya da sirkler (sirk terimi özellikle dağlarla çevrili çok geniş kraterleri belirtir). En büyük kraterlerin çapı 200 km'yi geçer; ama Yer'den ayırt edilebilen en küçük kraterin çapı ise 1 km dolayındadır. Oysa uzay araştırmaları, boyutları birkaç metre, hatta birkaç santimetre olan sayısız krater bulunduğunu ortaya koymuştur. XIX. yy.'da gökbilimci Julius Schmidt 30 000'in üstünde krater saymıştı; ama günümüzde Ay'ın görünen yüzeyinde çapı 1 km'den büyük on kat daha çok krater bulunduğu sanılmaktadır. Ay "denizleri"nde kraterler dışında, çatlaklar,oluklar, yalı-yarlar, vadiler, tek tek tepeler görülür.

Kimyasal yapısı

Ay'ın kimyasal yapısına ilişkin ilk verileri, 1969 yılında Apollo Dünya'ya getirdi. Bu verilerin dayandığı taşlar Ay'ın yüzeyinden alınmış olmasına karşın, Ay'ın iç yapısının fazlaca farklı olduğunu düşünmek için bir neden yoktur. Atomik bileşim olarak Ay'da en fazla bulunan element oksijendir: Ay'ın kabuğunun ağırlık olarak % 60'ını oluşturur. Oksijeni, % 16-17 ile silikon, % 6-10 ile alüminyum, % 4-6 ile kalsiyum, % 3-6 ile magnezyum, % 2-5 ile demir ve % 1-2 ile titanyum izler. Tüm diğer elementler ağırlık olarak % 1 'den daha azdır. Oksijen, silikon ve alüminyum, Ay'da da Dünya'da bulundukları miktara yakın miktarda bulunurlar. Demir ve titanyum miktarları Ay'da daha fazladır; alkali metaller, kömür ve nitrojen ise Dünya'ya oranla daha az bulunur. Ay'da su izine rastlanmamıştır. Ay'da bulunan hidrojen, Güneş rüzgârlarınca taşınmıştır ve oksitlenmeyle oluşan su, hemen Güneş tarafından ayrıştırılır.

Sıcaklık

Ay'da hemen hemen, hiç atmosfer bulunmaması, geceyle gündüz arasında ortalama 100° C gibi çok büyük bir sıcaklık farkına yol açar. Oysa, aynı fark, Yer yüzeyinde 25-30 dereceyi pek geçmez. En son verilere göre gündüz +117° C'lık bir maksimum ile gece -117° C'lık bir minimum saptanmıştır. Öte yandan Apollo uçuşları sırasında gerçekleştirilen sıcaklık ölçümleri, derine inildikçe metre başına 1,75 "C'lık bir artış olduğunu göstermiştir.

Edebiyatta Ay

Divan edebiyatında sevgili, sevgilinin yüzü, yanağı aya benzetilir. Yeni doğmuş ay (hilal), biçimi bakımından kadehtir. Dolanımını tamamlayan hilalin dolunay haline gelmesi gibi kadeh de içli meclisinde elden ele geçerek dolanır. Ramazanın ve bayramın yeni aya bakılarak saptanışı, şiirlerde çeşitli biçimlerde dile gelir. Yeni ay, genç yaştaki sevgilidir. Divan şairlerinin kamer, mah, meh diye adlandırdığı ay, halk edebiyatında sevgi konusu işlenirken sıksık anılır.

Folklör

Ayın kutsal sayılması, Sümer, Hitit uygarlıklarına değin uzanan eski bir inanıştır. Türkler de en eski çağlardan beri ay ve ay ışığını kutsal saymıştır. Ay ışığından gebe kalan kızlar, ay ışığından doğan kızlarla evlenen yiğitler, eski türk militolojisinin sık yinelenen motifleridir. Olağanüstü yiğitler hep bu göksel analardan ya da kutsal ışıklardan doğar. Günümüzde de yaşayan inanışlara göre, tanrı ayla güneşi, gündüzle geceye bekçilik etsinler diye yaratmış, güneş karanlıktan korttuğundan geceyi bekleme görevi aya verilmiştir. Tanrı geceyle gündüz ayrılsın diye Cebrail'e kanadıyla ayın yüzünü sildirmiş, böylece ışığı azalmış ve yüzende lekeler belirmiştir. Bu lekelere ilişkin değişik inanışlar vardır. Kimine göre ay da insanlar gibi Allah'ın bir kuludur, Leke gibi görünenler de ağzı, burnu, gözleridir. Bir inanışa göre de güneş hamur yoğururken ay ona sataşmış, güneş de kızarak hamurlu elini ona doğru sallamıştır Ayın yüzündekiler hamur lekesidir, islam kökenli bir inanışa göre de bu lekeler Hz. Muhammed'in ayı parmağıyla ikiye bölmesi sırasında olmuştur. Bölünme sırasında kopan parçalar peygamberin göğsüne düşmüştür. Lekeler bu parçaların izidir, (-»şakkul kamer.) Ay kimi kez kadın, kimi kez erkek olarak düşünülür. Bir inanışa göre ay kız, güneş erkektir. Gökyüzünde birbirine kavuşmak için döner durur ama ancak gökkuşağı çıktığında kavuşabilirler. Ya da ay güneşe âşıktır ama güneşten karşılık göremez. Ay hilal biçimindeyken çocuk, bedirken genç kız, daha sonra yaşlı olur. Ölürken ondan kopan parçadan yeni ay doğar. Yeniay doğduğunda hilalin uçlarının batıya dö­nük olması, güneşe olan tutkusunu gösterir. Güneşse aydan nefret eder. Hilal ve bedirken görünmez, ancak yaşlandığında ortaya çıkar.

 

MARS

Eski adı Merih, Türkçesi  Sakıttır. Eski Roma'daki savaş tanrısı Mars'tan gelmektedir (Bu Tanrı Eski Yunan Mitolojisinde Ares'e karşılık gelir) Literatürde kullanılan bir diğer ismi de Kızıl Gezegen'dir. Gece temiz bir havada basit bir teleskopla kırmızılığı görülebilir.

Güneş sistemimizin dördüncü gezegenidir. Sistemin sıralamasında dünyadan sonra gelir.
Bir çok özelliği ile yere en çok benzeyen gezegendir. güneş etrafında 687 ve  kendi etrafında 24,6 yer gününde döner. Çekirdeği katıdır. İç yapısından kaynaklanan manyetik alan yoktur. Yüzeyinde çok sayıda krater bulunur. Metalin demirle oksitlenmesiyle (paslanma) kırmızı renkte gözükür.

 İnce bir atmosferi olan karasal gezegen Mars'ın yüzey şekilleri, Dünya 'daki volkanlar, vadiler ve çöllerle benzerlik göstermektedir. Olimpus Dağı, mars yüzeyindeki bilinen en yüksek dağdır. En büyük kanyonu iseValles Marineris'dir. Mars'ın coğrafik yapısı dışında, dönüş periodları ve mevsim döngüleri de Dünya'ya benzemektedir. 
Mars yere göre daha küçük karasal bir gezegen olmasına karşın diğer gezegenlere nisbeten daha kolay gözlenebilmektedir.
Mars’ın karşı-konuma geçmesi izlenmesini daha kolaylaştırır. Ayrıca atmosferinin inceliği hemen hemen bulutsuz olması yüzey şekillerinin Yer’den gözlenebilmesini sağlamaktadır.



Bize en yakın gezegen olması diğer gezegenlere oranla hızlı ulaşım sağlanması ve dünyaya çok benzemesi aracılığıyla Mars‘ın keşfi hep önemli olmuştur. Hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için uzay arçları gönderilmiştir. Bunlar: Phoenix (uzaygemisi), Mars Odyssey, Mars Express ve Mars Reconnaissance Orbiter'dir. Dünya dışındaki tüm gezegenler içinde bu en yüksek rakamdır. Yani en çok Mars'a gönderilmiş.
NASA’nın Mars’ta bilimsel araştırmalarını sürdüren Phoenix uzay aracı, Kızıl Gezegen’in yüzey tabakasının altındaki kaya gibi sert buz katmanını başarıyla delerek, robot kol kepçesiyle buz ve donmuş toprak numunesi topladı.

İki uydusu vardır. Bunlar Phobos ve Deimos nasıl oluştukları bilinmemekle beraber, Mars'ın kütle çekim alanına kapılmış asteroitler oldukları düşünülmektedir.
Gel-git etkileri yüzünden, tıpkı Dünya ve Ay gibi her iki uydunun da yalnız bir yüzü Mars'a dönüktür. Phobos Mars'ın çevresinde Mars'ın kendi ekseni etrafında döndüğünden daha hızlı döndüğü için yörüngesi giderek küçülmektedir. Bu nedenle ileriki bir tarihte Phobos Mars'a çarpacaktır. Buna karşın, Deimos Mars'tan yeterince uzakta olduğu için, yörüngesi giderek büyümektedir. Bu iki uydununda yüzeyleri kraterlele kaplıdır.

 

JÜPİTER

Adını Roma tanrılarının en büyüğü olan Jüpiter’den alır ve Güneş Sistemi’nin en büyük gezegenidir. Öyleki güneşin kütle çekim etkisine bütün sistemi etrafına toplamamasının en büyük nedeni sisteminde en büyük üyesi olan jüpiterdir. Jüpiter, Güneş Sistemi’ndeki bütün gezegenlerin kütlelerinin toplamından 2,5 kat; Dünya’nın kütlesinden 318 kat daha büyük bir kütleye sahiptir. Ekvator çapı 142 800 km olmasına karşın kutuplar arası mesafesi 133 500 km’dir. Bu da bize dünya gibi kutuplardan basık ekvatordan şişkin olduğunu gösterir. Jüpiter Güneşe 778.300.000 km uzaklıktadır ve Güneş’e uzaklığıyla 5. sırada yer alır.   

Jüpiter Güneş etrafındaki dönüşünü 11,9 yılda tamamlar. Kendi ekseni etrafındaki dönüşü 2 kısımda incelenir. Bunlar ‘Sistem 1’ ve ‘Sistem 2’dir. Sistem 1, Gezegenin ekvator bölgelerin dönüş süresine; Sistem 2 ise kutup bölgelerinin dönüş süresine verilen addır. Sistem 1, 9 saat 50 dakika 30.003 saniye, Sistem 2 ise 9 saat 55 dakika 40.630 saniyedir.

Jüpiter’in dolanımı ile içinin metalik hidrojen yapısı, Dünya’nın erimiş demir çekirdeğinden daha büyük bir manyetik alana sahip olmasını sağlar. Jüpiter’in manyetik alanı Dünya’nın manyetik alnından 19.000 kez daha güçlüdür ve aynı zamanda Jüpiter, Güneş sisteminin en büyük manyetik alanına sahip olan gezegendir.

Gezegenin, güneş bulutsusu yapısına benzer kalın karmaşık bir atmosfer katmanı vardır. Atmosferinde yatay ve dikey doğrultularda satte 500 km hıza ulaşabilen güçlü rüzgârlar gözlenebilir.

Jüpiter’in fiziksel özelliklerine bakıldığında; suyun 1,33 katı yoğunluğa, akışkan yapısı ve kendi ekseni etrafında dönüş hızının fazla olması nedeniyle de elips görünüme sahip olduğu görülür. Albedo’sunun (yüzeyine düşen ışığı yansıtma oranı) 0,52 olması nedeniyle üzerine düşen Güneş ışığının yarsından fazlasını görünür şekilde yansıtmaktadır. Fakat bununla beraber Güneş’ten gelen kızılötesi ışınların enerjisinin 2,3 katına yakın bir kısmını etrafa yayar.

Yakın bir zamana kadar,  Güneş Sistemi’nde halkalı yapıda olan tek gezegenin Satürn olduğu görüşü kabul ediliyordu. Fakat günümüzde Jüpiter’in de halkalı yapıda olduğu araştırmalar sonucu kabul edildi. Jüpiter’in halkası Satürn halkasıyla oldukça farklı bir yapıya sahiptir ve Satürn halkası kadar net gözlenemez. Çünkü Jüpiter’in halkası siliktir, kütlesi düşüktür ve güneş ışığını iyi yansıtamaz. Halka yüzeyinin albedosu 0,05 derecesindedir ve bu yüzden karanlık görünürler.        

Jüpiter’in bilinen 63 doğal uydusu vardır. Galileo Galilei 1600 lü yılların başında basit bir teleskopla Jüpiter’in en büyük 4 uydusunu keşfetmiştir. Bunlar: İo, Europa, Ganymede, Callisto’dur. Galileo Galilei’nin bu uyduları keşfetmesiyle ilk defa başka bir gezegenin de uyduya sahip olduğu gözlenmiştir. Bu uydulara galilei uydularıda denir.

İo: Galileo Galilei’nin bulduğu 4 büyük uydunun Jüpiter’in yörüngesinde en içte bulunanıdır. Güneş Sistemi içinde devamlı gazlar ve lavlar püskürten yanardağlar bulunan tek uydudur.


Europa: Jüpiter’in 2.uydusu olarak adlandırılmasının nedeni, gezegene yakınlık açısından 2. sırada olmasıdır. Üzerinde Dünya’dan daha büyük okyanuslara sahip olabileceği ve aynı zamanda hayat olabileceği görüşü vardır.


Ganymede: Jüpiter’e yakınlık bakımından 3. sıradadır. Ganymede hem Jüpiter’in hem de Güneş Sistemi’nin en büyük uydusudur ve büyüklüğü Merkür gezegeninden bile daha fazladır.


Callisto: Yüzeyi son 4 yılda hiç değişmeyen Callisto, Jüpiter’in 2. , Güneş Sistemi’nin 3. en büyük uydusudur. Galilei uydularının sonuncusu olup gezegene en uzak yörüngede bulunanıdır.

 

SATÜRN

Güneş sisteminin, kütle ve hacim bakımından Jüpiter’den sonra ikinci büyük gezegeni. Güneş’ten uzaklık sıralamasına göre altıncı gezegen olan Satürn’ün görkemli halkasıyla Güneş sisteminin harikası olduğu söylenir. Eskiçağ’da, burçlar kuşağının takımyıldızları arasında en yavaş yer değiştiren gezegen olması nedeniyle, zaman tanrısını simgelemiştir. Gerçekten de, Satürn’ün yıldız yılı, yani Güneş çevresindeki dolanım süresi, Yer yılından 29,5 kez uzundur. 1.427.000.000 km olan Güneş’e ortalama uzaklığı, aşağı yukarı, Jüpiter’in uzaklığının iki katına ulaşır (Güneş’e en büyük uzaklığı 1.511.000.000 km, en az uzaklığıysa 1.346.400.000 km’dir). Ekvatorundaki çapı Jüpiter’e oranla daha belirgin bir elips biçimindedir. Satürn günü, yani kendi ekseni etrafında bir turu , gezegenin ekvatorunda 10 saat 14 dakika, kutup bölgelerinde 10 saat 39 dakika 24 saniye sürer.

Satürn’ün hacmi, Yer’in 744 katına ulaşır. Oysa gezegeni oluşturan maddelerin çok hafif olması nedeniyle, ortalama yoğunluğu sudan daha azdır ve kütlesi Yer’in 94 katı kadardır.

Satürn’le ilgili bilgilerin büyük bölümü, 1980 ve 1981’de, sırasıyla 124.000 km ve 101.000 km yakınından geçen iki Voyager (ABD yapımı) sondasından elde edilmiştir. İç yapısı, büyük ölçüde Jüpiter'’inkine benzemektedir. Büyük bölümü, hidrojen-helyum karışımından oluşur. Merkezdeki katılaşmış hidrojen-helyum çekirdeğinin çevresi, sıvı bir tabakayla (su, metan ve amonyak) çevrilidir. Manyetik alanı çok küçük ve içtedir.   Jüpiter’inki gibi, Satürn’ün yüzeyi de ekvatorda paralel kuşaklar oluşturur ve bu görünüm Satürn’de atmosfer hareketlerinin varlığını gösterir. Ama söz konusu kuşakların rengi, Jüpiter’e oranla daha soluk, leke sayısı daha azdır. Yapılan ölçümler, bulutsu tabakaların dış yüzeyinde sıcaklığın sıfırın altında 180C’a düştüğünü göstermektedir. Ama kuşak ve lekelerin kanıtladığı atmosfer hareketlerinin doğması için, derinlerde kalıntı ısının bulunması gerekir.
Satürn'ün ilk bakışta dikkati çeken belirleyici özelliği halka sistemidir. Bu sistemd birbirinden bağımsız hareket eden çok sayıda küçük 'toz', 'buz', ve 'kaya' parçacığından oluşur.  Satürn ve uydularının çekim etkileri sayesinde şeklini ve yapısını koruyan bir sistemdir. 1969 yılına kadar bu yapının üç halkadan oluştuğu sanılmaktayken, aynı yılın ekim ayında P. Guerin, sözü geçen üç halka içinde bir dördüncüsünü belirlemiş, 1970 yıllarının sonunda da belirlenen halkaların sayısı, 6’ya çıkmıştır. Ama 1980 ve 1981’de Voyager sondalarıyla alınan veriler, bu halkaların her birinin, eşmerkezli bir halkacıklar dizisinden oluştuğunu ortaya koymuş, böylece halkaların toplam sayısı binleri bulmuştur.Satürn halkaları sisteminin dış çapı 272.000 km’yi bulur; ama kalınlığının 15-16 km, belki de daha küçük olması, şaşırtıcı bir çelişki doğurur. Gezegen ekseninin, yörünge düzlemine göre belirgin olan eğimi sayesinde halkaların iki yüzünde görülmesine neden olur.

Satürn’ün 1979’a kadar 9 uydusu bulunduğu sanılırken, 1980’den sonra daha birçok küçük uydusu bulunduğu anlaşılmıştır. Bunlardan altısı teleskopla görülebilir. Uydulardan en büyüğü olan Titan’ın çapı Ay’ınkinden büyüktür ve metandan bir atmosferle kuşatılmıştır. Diğerleri çok daha küçüktür . Uyduların en büyükleri, gezegene yakınlık sırasıyla şunlardır: Mimas, Enceladus, Tetis, Dione, Rea, Titan, Hiperion, Japet, Phoebe.

 

URANÜS

Güneş sisteminin Güneş’ten yakınlık sırasına göre 7. gezegenidir. Adını Yunan Mitolojisi'ndeki gökyüzü tanrısı Uranos'tan alır. 1781 yılında William Herschel tarafından bulunmuştur. Gaz devleri sınıfına girmektedir.

Çap açısından Jüpiter ve Satürn'den sonra üçüncü, kütle açısından bu iki gezegen ve Neprün'ün ardından dördüncü sırada gelir.Uranüs, Güneş çevresinde bir turunu 84 yılda tamamlar. Hafifçe eliptik olan yörüngesi boyunca, Güneş'e uzaklığı ortalama 2.875.000.000 km dir. Uranüs’ün kütlesi Yer’inkinin 15 katı, hacmi ise 100 katıdır. Yüzeyindeki etkin sıcaklık değeri  58 K dir, ve sisli bir atmosferi vardır. Uranüs’ün çevresinde ince, keskin hatlı ve koyu renkli 10 halkanın olduğu tespit edilmiştir. Halkaların tümü, yaklaşık 1 metre
çapında koyu renkli kaya benzeri parçalardan oluşmaktadır. Bunların yapısı henüz belirlenememiştir.

Uranüs’ün manyetik alanı birçok gezegeninkinden daha fazladır. Manyetik alanın ekseni,gezegenin dönme eksenine göre 55 eğiktir ve bu diğer gezegenlere oranla oldukça yüksek bir değerdir. Gezegenin dönme periyodu yaklaşık olarak 17.5 saattir ve dönme ekseni olağandışıdır.

Uranüs’ün eriyik halde bulunan ağır bir çekirdeği vardır. Çekirdeğin çevresinde ise su, metan ve amonyaktan oluşan birkaç bin C sıcaklığında ve binlerce km kalınlığında bir manto yer alır. Bu aşırı sıcak mantonun, üzerindeki atmosferin ağırlığından kaynaklanan devasa basıncın etkisiyle kaynayamadığı ve buranın elektriksel olarak iletken olduğu, gezegenin manyetik alanını sınırladığı düşünülmektedir.

Uranüs’ün 27 uydusu bilinmektedir. Jüpiter ve Satürn’den sonra en fazla uyduya sahip olan gezegendir. Beş büyük uydusunun (Miranda, Umbriel, Ariel (uydu), Oberon (uydu) ve Titania) çapı 500–1600 km arasında değişir.

 

NEPTÜN

Güneş’e uzaklık sırasına göre sekizinci ve son gezegendir. Çok uzakta bulunan, çıplak gözle görülemeyen, bu yüzden de, tıpkı Uranüs ve Plüto gibi, uzun süre astronomlar tarafından varlığı fark edilmeyen Neptün’ün yeri, 1845’te ve 1846’da İngiliz astronom John Couch Adams ile Fransız astronom Urbain Jean Joseph Leverrier tarafından, Uranüs’ ün yörüngesindeki düzensizlikleri açıklayabilmek amacıyla  teorik olarak masa başında hesaplandı. Berlin gözlemevinin yöneticisi Galle, teleskopunu belirtilen yöne doğrulttu ve aranılan gezegeni buldu. Soluk renkli bu küçük diske, “Neptün” adı verildi.

Yörüngesi, Güneş sisteminin merkezinden 4.500 milyon km uzaklıkta olan Neptün’de bir yıl (güneşin çevresindeki 1 tam tur zamanı) 165 Yer yılı, bir günse (kendi etrafındaki dönüş zamanı)14 saat sürer. 1969’da yapılan ölçümlere göre, çapı 50.000 km, hacmi Yer’inkinden 65 kat daha büyük ve  kütleside Yer’in 17 katıdır.

Neptün’ün içyapısı henüz bilinmiyor, ama neredeyse tamamı hidrojenden oluşan büyük gezegenlerinkine ve Jüpiter’inkine çok benzediği düşünüyor. Yerden bakıldığında mavimsi renkli bir disk gibi görünür; bu renk, atmosferinde çok büyük miktarda hidrojen olduğunu gösterir.

Neptün’ün yüzeyinde en yüksek sıcaklıklar 50 OK’ a yaklaşır ve astronom A. Dollfus, gezegenin üstünde, hareketsiz gibi görünen düzensiz lekeler gözlemiştir. Buna dayanılarak, her şeyin don olayı nedeniyle hareketsizleştiği ve atmosfer akımları bulunmadığı sanılmaktadır. Gezegenin, Triton ve Nereid adları verilen 2 uydusu vardır, Triton’un boyutları bizim uydumuz olan ay’ınkinden daha büyüktür.

CÜCE GEZEGENLER

Cüce gezegen Uluslararası Astronomi Birliği'nce (UAB) gezegenler konusunda, 24 Ağustos 2006 tarihinde yapılan yeni tanımlamada getirilmiş bir gökcismi kategorisidir. Bu tanım, şu an yalnızca Güneş sistemi için geçerlidir.

Alınan karara göre bir cüce gezegen:
-Güneş çevresindeki bir yörüngede dolaşır.
-Sabit bir şekle sahip olmasına engel olabilecek güçleri alt edebilecek yeterlilikte bir kütleçekimine sahip olmasını sağlayacak bir kütle ve bundan ötürü hidrostatik denge şekline sahip olmalıdır.
-Yörüngesinin civarını temizlememiş olmalıdır.
-Bir gezegenin veya başka bir yıldız harici cismin uydusu durumunda bulunmamalıdır.

Bu tanım Plüton'un gezegen yerine cüce gezegen olarak yeniden sınıflandırılmasına neden olmuştur, çünkü Plüton yörüngesinin civarını temizlememiştir (Kuiper kuşağı).
Cüce gezegenler, geleneksel olarak diğer daha küçük gökcisimleriyle birlikte küçük gezegen olarak bilinirlerdi.

CERES

Mars ile Jüpiter arasındaki Asteroid Kuşağı’nda bulunan en büyük cisim olan Ceres, Güneş Sisteminde en küçük cüce gezegendir. 1801 yılında İtalyan gökbilimci Giuseppe Piazzi tarafından bulunmuştur. Keşfedildiğinde yeni bir gezegen olduğu düşünülen ve kaya ile buzdan oluşan Ceres, diğer asteroidlerin keşfedilmesiyle bu ünvanını kaybetti. Güneş’e olan ortalama uzaklığı 414 milyon km’dir. Yörünge dönemi ise 4.6 dünya yılıdır. Yüzey sıcaklığı yaklaşık -38 C dir.

PLÜTON

18 Şubat 1930’da Arizona Lowell Gözlemevi'nde Clyde W. Tombaugh, gezegeni bulmayı başardı ve mitolojideki Ölüler Ülkesi’nin tanrısı Hades’in adlarından biri olan, Plüton adını verdi.

Plüton'un çapı 2390 kilometredir. Güneş'e uzaklığı 6.0 milyar kilometre olan gezegenin bir yılı, 248 Dünya yılına eşittir. Dolanma süresi 6.387230 gün’dür. Büyüklüğü Ay'ın 1/6 sı kadardır. Kütlesi 1.305×10²² kg (0.0021 x Dünya)20’dır.Yoğunluğu suyun iki katıdır. Uzun süre tek bilinen uydusu Charon olarak kalmıştır. Charon, Plüton'a, Ay'ın Dünya’ya yaptığı gibi hep aynı yüzünü göstermektedir. 2005 yılında 2 küçük uydusu daha olduğu ortaya çıkmıştır. Bu uydulara 2006 yılında Hydra ve Nix adı verilmiştir.

Plüton'un dışmerkezli bir yörüngeye sahip olması onun bir gezegen olup olmadığı konusunda yıllar süren tartışmalar yaratmıştır. Ancak, 24 Ağustos 2006 tarihinde Prag'da yaptığı toplantıda Plüton'u gezegen sınıfından çıkararak "Cüce Gezegen" sınıfına koymuştur. Plüton, yeni kabul edilen "Güneş’in etrafında dönen, yuvarlak şekil alacak kadar kütle çekime sahip, yörüngesinde kendi bağımsız ekosistemini sürdürebilen göktaşları gezegendir." şeklindeki gezegen tanımına uymadığı için ve Plüton'un yörüngesinin Neptün’le kesişmesi nedeniyle gezegen sınıfından çıkartılmıştır.Ancak 2008’de plütoid ilan edilmiştir.Güneş sisteminde yalnızca Plüton ve Eris olmak üzere iki plütoid vardır. Bu durumda yalnızca Ceres cüce gezegendir.

Güneş sisteminin dokuzuncu gezegenliğinden, gezegensi gök taşları sınıfına düşürülen Plüton’un adı da değiştirilmiştir. Plüton, bundan sonra diğer göktaşları gibi bir numaraya sahip olacaktır. Asteroid denilen gezegensi göktaşlarından sorumlu olan Küçük Gezegen Merkezi (Minor Planet Center) tarafından, Plüton'a 134340 rakamının uygun gördüğünü bildirmiştir.

ERİS

Bilim adamlarının keşfiyle güneş sistemini sarsan ve bu sene 9. gezegen Plüton'u sistemden atan yeni cüce gezegene Yunan tanrıçası Eris'in adı verildi. Eris, Antik Yunan’da kaos tanrısıdır. Kuiper Kuşağı’ndaki bilinen en büyük cüce gezegen için uygun bir ad gibi görünür. Bu cüce gezegenin keşfedilmesiyle, gezegen teriminin tanımı konusunda tartışmaya yol açtı.  Pluton’dan daha parlak ve biraz daha büyük olan Eris’in yörüngesi Plüton'un Güneş'ten olan uzaklığının iki katı kadar uzaktadır. Eris büyük bir ihtimalle donmuş su ve metandan meydana gelmiştir. Plüton'dan yaklaşık 115 kilometre daha geniş olan Eris, güneş sistemindeki en uzak gezegen olarak biliniyor. Güneş’e olan ortalama uzaklığı 10.3 milyar km’dir. Yörünge dönemi ise 560 dünya yılı kadardır.

 

 

 

 Alıntıdır: http://asart.science.ankara.edu.tr/gunes_sistemi.php




0 Yorum - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam307
Toplam Ziyaret1754853
Saat
Takvim
Hava Durumu